1. 5-6 yıl beslediğim bir kedim vardı. ismi sarı. rengi de sarıydı zaten. aslında turuncu-beyazdı da biz sarı koymuştuk ismini. turuncu diye kedi ismi olamazdı zaten o zamanlar. birçokları isim bile vurmazlardı kedisine. kedi der geçerdi. bir iki nesil büyüklerimiz püsük felan derdi. biz kedisine isim verecek kadar onları benimseyen ilk ya da ikinci-üçüncü nesiliz herhalde. zaten besleyip, sevip-okşamaktan ziyade fareleri kovalasın diye tutulurdu kediler evde. kırsal kesimdeydi evimiz, köyde yaşıyorduk. köylüydük. köy kedileri de biraz köylülere benzer. şehir kedileri gibi değildir. kibar isimleri olmaz. benim sarı'ma minnoş desem ya da yumoş felan desem ya kıçıyla gülerdi bize ya da evi terkedip giderdi herhalde. köylüydü biraz sarı. kabaydı. biraz ben ehlileştirmiştim sarı'yı, ne kadar ehlileştirilebilirse artık. ama köylü genlerini hiç kaybetmedi sanki. beni kırmamak için bana yavşar, şirinlikler felan yapardı ama o kadar. ip yumağı peşinde koşmazdı hiç. öyle özel kumları felanda yoktu taharetlenmek için, uzaklara bir yerlere yapar gelirdi. biz hiç görmedik sarı'yı işerken ya da sıçarken. erkekti. utanırdı. belli kuralları vardı. pek bizden beslenmezdi zaten. etçildi biraz. mama felan bilmezdi. süt içmezdi. iyice ekşiyen yayık ayranına bayılırdı sarı. içine biraz da kuru yufka ekmek ufaladınmı tamamdı. bayramda seyranda kurban etinden nemalanırdı, daha doğrusu kemiklerini sıyırırdı elinden geldiğince. arada tuttuğum dere balıklarına da hayır demezdi, ama o kadar. bize yükü bunlarla sınırlıydı. masrafı yoktu. veteriner nedir bilmezdi. hastalanırmıydı bilmem ama hastalanıyorsa da bize pek belli etmezdi. kendi içinde yaşardı bunları. ama her şeye rağmen bizi severdi. beni özellikle severdi. anne-babam pek evin içine sokmasada sarı'yı, sarı bir şekilde yolunu bulur bana gelirdi. yatağıma ortak olurdu. beni üç öğün görmeden edemezdi. severdim ben. anne-babam da severdi aslında. benim kadar üstüne düşmeseler de onun eve olan katkısını inkar etmezler, onu hor görüp, ona kötü davranmazlardı. şöyle bir şeydi herhalde sarı'ya bakış açıları: mesela tavuklarımız her sabah yumurtlar, bu yumurtalar kahvaltımıza katık olurdu. ama böyle bir iyiliği olan tavukları eve ya da yatağımıza alamazdık. sarı'da öyleydi babam için. iyiliklerine rağmen onu kucaklayıp beraber uyumak gibi bir borcumuzun olmadığını düşünürdü sarı'ya. mesafeli olurdu her daim. benim hatrıma müsade ederdi evin içine girmesine. fazla da ayak altında dolaşmamalıydı ama. mesela kendi odalarına ya da mutfağa girmek yasaktı sarı'ya. sarı ilk zamanlar bu kuralı ihlal etse de bir süre sonra babamdan yediği bir kaç okkalı tekmeden sonra öğrendi babamın kurallarının çiğnenmemesi gerektiğini. diğer ev ahalisine sırnaşmadan, başkasının ayaklarına dolaşmadan sadece bana takılırdı evde. çok da durmazdı. dinlenmeye mi gelirdi bana bilmiyorum. sıcak yatağıma ortak olmakmıydı amacı yoksa benim sıcaklığımmıydı sebebini bilmiyorum bana gelişlerinin. o kadar içini açmadı bana sarı. velhasıl sarı'yı severdim. sarı da beni. dediğim gibi biz pek beslemezdik sarı'yı. bir kaç günde bir aç kalırdı. o zaman biraz ayran aşı verirdik. kalan zamanlarda kendi kendine bakabilirdi. avlanırdı kerpiç evimizin bodrum katında, ya da müştemilatta, ya da ahırda. neyle beslendiğini bilsem de pek düşünmezdim bunu bana geldiği zamanlarda. kendi de göstermesdi zaten öğünlerini. hep tok, hep tertemiz gelirdi bana. üç öğün süt içen şehir kedileri kadar temizdi benim sarı'm. yatağımda hiç pati izi olmazdı. temizler, yalar yutardı tüm kirlerini. annem kıllarından şikayet etti uzun süre, sonra sarı fazla kıl dökmemeye başladı. anladı annemi, elinden geldiğince onu da kırmadı. döktüğü az sayıda kılı da annem hoş gördü. şikayet etmez oldu. hatta zaman zaman sarı'yı okşadı bile.

    bir zaman sonra sarı bizden ayrıldı.
  2. 6 yıllık kedimizdi. en çok benim kedimdi. bir sabah yatağımın başında, yorganımın üstünde, başımın arkasıda göremedim uyandığımda. çoktan uyanıp gitmişti belki de. aslında tembel bir kediydi.hep benden sonra uyanırdı. ama o sabah benden önce uyanmış ve gitmişti. genelde ilk uyandığımda onu görürdüm. yatağımın çevresinde değilse de, lavaboya gidene kadar bir şekilde beni bulur, ayağıma dolaşırdı. maalesef o gün yapmadı bunu. yoktu. bakındım etrafa, odaları aradım, balkondan göz attım bahçeye, seslendim. ama ses vermedi. yoktu. kahvaltımı yaptım alelacele. aklım hep sarı'da. keyif çayımı içmeden bahçeye indim. bahçeyi didik didik ettim. garajı aradım. yok. yok oğlu yok. bekledim kapının önünde. 2-3 saat. belki daha fazla. dolandım öyle etrafta. belki yarım paket sigara tükettim o bekleyişte. ama nafile. bir ses yok, görüntü yok. köpeğime sordum. kulübesini kolaçan ettim. ağzını aradım. kan kırmızı bir iz aradım. yok. köpeğimin de günahını aldım. sonra annem seslendi. eve gittim. annemde üzüldü. hem kediye, hem bana. sonra dama çıktım. hava alayım, yüksekten etrafı izleyeyim istedim. güvercinlerimi havalandırayım, zaman geçireyim istedim. elbet çıkardı bir köşeden. karnı acıkırdı, susardı belki. ne bileyim, belki beni özlerdi. bir sürahi de su aldım dama çıkarken. ak güvercinlerimim, mini mini, 5-6 günlük yavrularının su çanağını doldurayım diye. ikinci şok. yavrular yok. iki tane. tüyü bitmemiş yavru yok ortada. ayaklarının bile üstünde duramayan, çıplak yavrular. annesi dolanıyor ortada. küçücük kümesinde dört dönüyor. telaşlı. diğer güvercinler huzursuz. bağrış-çağrış. yavrular yok. sadece 3-5 damla kan izi.

    yavruları zaten göremezdim o saatten sonra ama beraber büyüdüğümüz, çocukluğumu, ilk gençliğimi beraber yaşadığımız kedimi, sarı'yı da hiç görmedim sonra. yok oldu. gelmedi bir daha. görmediğim gibi, göreni de görmedim. görsem ne yapardım onu da bilmiyorum.

    velhasıl kediler garip hayvanlar. suçluluk duygusuna sahipler. bir çok insanda olmayan suçluluk duygusuna sahip kediler. insanlar gibi suçu işledikten, kötülüğü yaptıktan sonra ,öyle pişkin pişkin, hiç bir şey olmamış gibi, yüzü hiç kızarmadan karşına çıkmıyorlar. asalet dedikleri bu olsa gerek.